Genel

20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nde Çocukların Yaşamlarına ve Haklarına Yönelik Tehditler Sürüyor!

1989 yılından bu yana Birleşmiş Milletler (BM) tarafından dünya genelinde çocukların karşı karşıya kaldıkları hak ihlallerini gündeme getirmek amacıyla 20 Kasım tarihi ‘Dünya Çocuk Hakları Günü’ olarak belirlenmiştir. Özellikle savaş, yoksulluk, açlık ve sefaletin hüküm sürdüğü coğrafyalarda yaşam mücadelesi veren çocukları korumak ve koşullarını iyileştirmek için BM Genel Kurulu 20 Kasım 1989 tarihinde ‘Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeyi imzalamış ve 20 Kasım Tarihi  ‘Dünya Çocuk Hakları Günü’ olarak ilan edilmiştir.

Çocukların yetişkinlerden daha farklı ihtiyaçlara ve haklara sahip olması gereğinden yola çıkan BM, ‘Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ ile çocuk haklarını güvence altına almayı hedeflemiş ve taraf devletleri kendi iç hukuklarında değişim yapmaya zorlamıştır. Türkiye’nin de taraf olduğu Çocuk Haklarına dair Sözleşme halen dünya genelinde en fazla sayıda ülke tarafından kabul edilen insan hakları belgesidir. Türkiye dahil, 197 devletin imzaladığı ve çocuk hakları konusunda yükümlülük altına girmeyi taahhüt ettiği bu önemli belge, çocuklar için daha iyi bir dünya çabası açısından önemli bir dayanak olmayı sürdürmektedir.

Türkiye Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni onaylamakla birlikte 17., 29. ve 30.maddelerine çekince koymuştur. Genel olarak bu çekincelerin azınlık çocuklarının dil, eğitim, kültür alanındaki haklarına ilişkindir. Birçok etnik kültürü barındıran ülkemizin, taraf devlet olarak bu çekinceleri halen kaldırmamış olması, özellikle anadili farklı olan çocukların eğitim sistemine uyumunu güçleştirmekte, öğrenme güçlüğü, okula uyum sorunu ve okul terki gibi temel sorunların sürmesine neden olmaktadır.

Türkiye nüfusunun yüzde 26’sını çocuklar oluşturmaktadır. Avrupa Birliği (AB) üyesi 27 ülkenin çocuk nüfus oranları arasında en yüksek çocuk oranına sahip ülke Türkiye’dir. Türkiye’de çocuklar toplumun önemli bir kısmını oluşturmasına rağmen ülkemizde çocuğun hala özne olarak kabul edilmemiş olması düşündürücüdür.

ÇOCUKLAR VE HAKLARI AĞIR TEHDİT ALTINDADIR 

Türkiye’de yaşayan çocukların uygun yaşam standartlarında insanca yaşama hakkı başta olmak üzere, eğitim ve sağlık hakkına yönelik ihlaller sürmekte, çocuklara yönelik hak ihlalleri artarak devam etmektedir. Çocuklar sağlıklı gıdaya, suya, eğitime erişememekte, çocuk yaşta evlendirilmekte, istismara uğramakta ve tutuklanmaktadır.

Son yıllarda çocukların eğitime erişim hakkı başta olmak üzere, en temel haklardan faydalanması ciddi oranda azalmıştır. Ülkede yaşanan ekonomik ve toplumsal sorunlar en çok çocuklar üzerinde etkili olmakta, çocuklar savaş, ekonomik, sosyal ve siyasal krizlerin ortasında çocukluklarını yaşamak zorunda bırakılmaktadır.

Türkiye’de eğitim alanında yapılan laiklik ve bilim karşıtı değişiklikler, çocuk işçi ve suça sürüklenen çocukların sayısı, çocuk haklarına dair nerede olduğumuzu göstermektedir. Her yıl yüzlerce çocuk iş cinayetinde yaşamını yitirmekte, binlerce çocuk suça itilmekte ve on binlercesi açlıkla yoksullukla karşı karşıya bırakılmaktadır. Bu durum resmi istatistiklere de yansımaktadır.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayımlanan istatistiklere göre 2022’de güvenlik birimlerine getirilen çocukların karıştığı olay sayısı 601 bin 754 olmuştur. Bu olaylarda çocukların 259 bin 106’sı mağdur olurken 206 bin 853’ünün suça sürüklendiği görülmüştür. TÜİK’in 2022 Türkiye Çocuk Araştırması’nın sonuçlarına göre et ve balık yiyemeyen çocuklar ekmek ve makarnayla beslenmek zorunda kalmıştır.

Türkiye’de de kız çocukları, siyasi iktidarın çocuk evliliklerinin yolunu açan,  şiddet ve istismar faillerinin elini kolaylaştırıp cesaretlendiren yasal düzenlemeleri, eğitimin özelleştirilmesi ve dinselleştirilmesi politikaları ile eğitimin dışına itilmekte, toplumsal hayattan koparılarak güçsüzleştirilmekte, sömürüye, şiddete ve istismara maruz bırakılmaktadır. Tüm bu uygulama ve politikalar siyasi iktidarın sorunu derinleştiren tutumunu gösterirken, resmi istatistikler durumun korkunç boyutuna dair fikir vermektedir. Türkiye’de son 22 yılda 17 yaşın altında doğum yapan çocuk sayısı 577 bin 49; 15 yaşın altında doğum yapan çocuk sayısı ise 21 bindir.

Türkiye’de eğitim ve sağlık sisteminden kadın politikalarına kadar her alanda çocukların üstün yararını değil, kendi çıkarlarını düşünen mevcut sistem; çocuklarımızın sahip olduğu heyecan, merak, cesaret ve yaratıcılıktan açıkça korkmaktadır. Bu nedenle toplumsal yaşamdan dışlanarak aile içine hapsedilen kadınlar ve çocuklar devlet politikaları ile sosyal yaşama katılımdan bilinçli olarak uzaklaştırılmaktadır.

Özellikle otizmli çocuklara ve diğer özel eğitim gerektiren çocukların yanı sıra, mülteci çocuklar da sık sık ayrımcı ve dışlayıcı uygulamalarla karşı karşıya kalmaktadır. Türkiye’de eğitim sisteminin müfredat, ders kitapları ve uygulama alanları itibari ile çocuklar, etnik köken, dil, din ve mezhep ayrımcılığı ile sık sık karşı karşıya kalmaktadır. Özellikle mülteci çocuklara, farklı etnik kimlik ve mezheplere sahip çocuklara yönelik ayrımcı uygulamaların son yıllarda daha da artması düşündürücüdür.

ÇOCUKLAR EĞİTİMDEN KOPARILMAKTA, ÇOCUK İŞÇİLİĞİ ARTMAKTADIR

TÜİK Hane Halkı İş Gücü Araştırması 2022 yılı sonuçlarına göre çocukların (15-17 yaş) işgücüne katılma oranı yüzde 18,7; cinsiyete göre ise, bu oran erkek çocuklar için yüzde 27, kız çocuklar için yüzde 10 şeklindedir. TÜİK verilerinde çocukların iş gücüne katılımda kayıt dışı çalıştırılmanın yer almaması çocuk işçiliğindeki gerçek rakamları yansıtmamaktadır. Çocuk işçiliği, geçmişten günümüze kadar çocukların yaşadığı temel sorunlardan biridir. Artan yoksulluk, ucuz işçi gücü, göç gibi nedenler ile günümüzde çocuk işçiliği güncelliğini korumaktadır.

Çocukların yeri işyerleri değil okullar, oyun alanları, kütüphaneler ve gelişimine katkı sağlayan yerlerdir. Dolayısıyla çocuk işçiliğinin ortadan kaldırılması şarttır. Çocuk işçiliğini ortadan kaldırmak ve önlemek için öncelikle çocuk işçiliği kesin olarak yasaklanmalıdır.

Türkiye’de son yıllarda eğitime erişimde önemli artış gözlenirken, eğitimlerini yarıda bırakıp okulu terk etme durumu ciddi bir sorundur. Avrupa İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) verilerine göre Türkiye, Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında okulu erken bırakma alanında ilk sıradadır. Eğitimin giderek paralı hale gelmesi, ülkede yaşanan uzun süreli ekonomik kriz nedeniyle yaşanan yoksullaşma ve hanelerin ekonomik durumunun kötüleşmesi çok sayıda çocuğun okulu terk etmesine neden olmaktadır.

Eğitimini yarıda bırakanların sayısı bölgelere göre farklılık göstermekle birlikte Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde okulu terk edenlerin oranı diğer bölgelere oranla daha fazladır. Ayrıca anadilinde eğitim alamayan öğrencilerin okulda başarısız olarak eğitim dışına itilmeleri de okulu erken yaşta terk etmelerine neden olmaktadır. Artan yoksulluk ve işsizlik nedeniyle aileleriyle birlikte göç etmek zorunda kalan çocuklar göç ettikleri şehirlerde çocuk işçi olarak çalışmak zorunda bırakılmaktadır.

Artan mülteci nüfusuyla birlikte, mülteci çocuk işçilerin sayısında da artış yaşanmıştır. Özellikle Suriyeli sığınmacı çocuklar, emek piyasasında daha kötü koşullarda ve düşük ücretlerle çalışmakta ve ayrımcılığa uğramaktadır. Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler, ucuza ve uzun sürelerle çalışabilecek ve ücret pazarlığına girmeyecek, temel işçi haklarını aramayacak, her türlü çalışma koşulunu kabul edecek mülteci çocukları karın tokluğuna çalıştırmaktadır. Mülteci çocuklar hem daha kötü koşullarda ve daha tehlikeli işlerde çalışmakta, hem de ayrımcılığa, saldırıya maruz kalmaktadır.

İktidarın benimsediği sermaye merkezli ekonomi politikalarının kaçınılmaz bir sonucu olarak ortaya çıkan işsizliğin, yoksulluğun ve sömürünün yaş ayrımı olmadığı gibi, bu politikalardan en çok etkilenenler çocuklar ve çocuk işçiler olmaktadır. Özellikle mesleki eğitim ya da beceri eğitimi üzerinden ‘çırak’ ve ‘stajyer’ adı altında milyonlarca çocuk zorunlu olarak çalıştırılarak yoğun emek sömürüsüne maruz bırakılmaktadır.

ÇOCUK HAKLARI, İNSAN HAKLARIDIR!

Türkiye’de çocuk haklarına yönelik olarak ortaya çıkan karanlık tablo, çocuk haklarının ülkemizde sadece kâğıt üzerinde kaldığını göstermektedir. Eğitim ve yaşam hakkı başta olmak üzere, Türkiye’de çocukların en temel haklarının tehdit altında olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Çocuk hakları, aynı zamanda insan haklarıdır.

Çocukların çocukluklarını yaşayabilmelerini sağlamak, onları her türlü fiziksel, duygusal, ekonomik ve cinsel istismardan korumak; anne, baba ve çocukların bakımıyla yükümlü olanların yanı sıra devlet ve toplumun ortak sorumluluğudur.

Çocuk Hakları Sözleşmesi temelinde demokratik, eşit ve özgürlükçü politikalar üretilmeli ve çocuk Hakları Sözleşmesine konulan çekinceli maddeler kaldırılmalıdır. Tüm çocukların parasız, nitelikli, laik, bilimsel, kendi anadilinde kamusal eğitim alması için gereken adımlar atılmalıdır.

Eğitim Sen olarak,  çocuk hakları alanında yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, dünyada ve Türkiye’de yaşayan tüm çocukların ‘Dünya Çocuk Hakları Günü’nü kutluyoruz.